Darbe Anayasasında ilginç hükümler içeren maddelerden biri hiç şüphesiz İnkılâp kanunlarını koruyan 174. maddedir. Koruma altına alınan İnkılap Kanun’larından biri şapka kanunu; şapka, öz vatanı olan batıda basit bir başlık olan ama ülkemizde Kemalistler için Budistlerin kutsal ineği gibi bir işlev üstlenmiş, uğruna kurban vermekten söz edilecek kadar ikonlaştırılmış, yüksek bir gaye ve önemli bir amaç haline getirilirken, kadınlara bile “Şen Şapka”yı giydiren Vakko’nun sahibi Vitali Hakko gibi Beyoğlu’ndaki bazı gayrimüslimler için köşeyi dönme aracı olmuştur. Erzurum ve Maraş’ta başta olmak üzere bu başlığa karşı çıkanlar ise İskilipli Atıf Hoca gibi ya idam edilmiş ya mahkûm edilmiş ya da ülkeyi terk etmiştir. Şapka için insanların hayatına hiçe sayan zihniyetin temsilcileri bugün kendileri bile takmıyor.
Bu kanuna göre başta ‘TBMM üyeleri olmak üzere tüm memur ve hizmetliler şapka giymek mecburiyetindedir. Türkiye halkının da serpuşu (başlığı) şapka olup buna aykırı bir alışkanlık ise hükümetçe yasaklamıştır.’ Bu kanun, darbe anayasasına göre, anayasaya aykırılığı iddia edilip iptal edilemeyecek kanunlar arasındadır. Düşünün ki bakanlar ve milletvekilleri dâhil tüm kamu kurum ve kuruluşlarındaki memur ve hizmetlilerin şapka giymeleri mecburidir. Peki bakanlar, milletvekilleri şapka giyiyorlar mı? Devrim yasalarının savunucularının serpuşu şapka mı? Kamu görevlileri şapka giyiyor mu? Daha da önemlisi kamu görevlilerinin şapka giyip giymediklerini kontrol eden, giymiyorlarsa haklarında işlem tesis eden kaç disiplin amiri vardır? Bütün bu soruların cevabı ‘hayır’dır. Peki, giymiyorlarsa yürürlükteki darbe anayasasının hükmü olan devrim kanunlarını ihlal etmiyorlar mı? Burada da bir ihlal var. Hal böyleyken cumhuriyet savcıları nerede? Neden anayasa ve devrim yasalarını ihlal edenler hakkında takibat yapılmıyor. Sadece bu kanun mu koruma altında, tabi ki değil. Yedi devrim kanunu daha koruma altındadır. Geçmişte bu kanunlar yüzünden insanlar çok ağır bedel ödedi ama bugün bu kanunlar kendi kendine atıl hale gelmiştir.
Bu kanunlardan birine daha değinelim. Mesela, 26 Teşrinisâni 1934 tarihli ve 2590 sayılı Efendi, Bey, Paşa Gibi Lâkap ve Unvanların Kaldırıldığına Dair Kanun! Bu kanun da koruma altında, tıpkı şapka kanunu gibi. Bu kanunu, Atatürk ilke ve inkılâplarının yılmaz bekçileri darbeci generaller (paşalar) bile çiğnedi.
Türkiye’de insanlar ya yasaları çiğneyerek suç işliyor ya da sivil itaatsizlik yapıyor. 75 milyonun yarısı suç işlemediğine göre herkes sivil itaatsizlik mi yapıyor?
Bu çağın gerisinde kalmış düzenlemeleri bir kenara bırakarak konumuz olan Memur-Sen’in başlattığı, 12 Eylül askeri darbesiyle iktidarı devralan Milli Güvenlik Konseyi tarafından onaylanan Kamu Kurum ve Kuruluşlarında Çalışan Personelin Kılık ve Kıyafetine Dair Yönetmeliğe karşı sivil itaatsizlik eylemine geliyorum. 12 milyon 300 bin imza ile darbecilerin dayattığı yönetmeliğe halkımız hayır dedi. Memur-Sen’in öncülük ettiği bu eyleme katılan kamu çalışanları da, hükümete verilen süreye rağmen yasakçı yönetmelik yürürlükten kaldırılmayınca, yönetmeliği yok sayarak süresiz sivil itaatsizlik süreci başlattı. Yasakçı ve dayatmacı sendikal anlayışın müntesipleri dışında herkes bu sürece destek verdi.
Yasakçı zihniyete sahip bazı sendikalar kamu kurumlarına yazılar yazdı, başvurular yaptı. Sözde özgürlükçü bu sendikalara göre, özgürlük sadece kendilerine mahsus bir imtiyaz olduğundan, 12 milyon 300 bin imzanın hiçbir hükmü yok. Zira onların gözünde halkın bir hükmü yok. Öyle ki bahse konu yazılarında belirttikleri AİHM’nin kararlarını dahi tek taraflı olarak aktarmaktırlar. Yazılarında geçen Soile Lautsi&İtalya Davası’nda AİHM’nin verdiği karar Büyük Daire tarafından bozulmuş; Büyük Daire, kararında, kısaca, haçın bir dinî simge olduğunu kabul etmekle beraber okullarda asılmasının öğrenciler üzerinde etki doğuracağı, dolayısıyla din özgürlüğünü ihlal edeceği iddiasını reddetmektedir. Hiçbir hukuki gerekçeye dayanmayan, yönetmeliğin anayasal ve kanuni dayanağının olmadığını, uluslararası sözleşmelere aykırı olduğunu görmezden gelerek zorlama gerekçelerle baskı ve korku ortamı oluşturmaya çalışan, hukuki dayanaktan yoksun bu ve buna benzer yazıların hiçbir geçerliliği yoktur.
Söz konusu yazıları da gerçekte tehdit içermektedir. AİHM Büyük Dairesi’nin bozduğu bir daire kararından hareketle öğrenci velilerinin tazminat davaları açacağı ve bu tazminatın ilgilisine rücu edileceği ihtarı, hukuki dayanağı bulunmayan içi boş bir tehditten öte bir şey değildir. Kurumların da bir sendikanın istediği üzerine kişilerin özel hayatını ilgilendiren bilgilerini bilgi edinme hakkı kapsamında verme yetkisi yoktur. Kişilerin özel hayatını ilgilendiren bilgilerini üçüncü kişilere vermek suç teşkil eder.
Kamu çalışanlarının yanında yer almayıp yasakları savunan, sivil itaatsizlik eylemine katılan üyelerimizi tahrik ve tehdit eden zihniyeti çok iyi tanıyoruz. Bu zihniyetin nesli tükenmek üzeredir. Bizler kararlı ve sabırlı olacağız, tahriklere gelmeyeceğiz. Gerilerden gelen bu seslere dönüp bakmayacağız. Biz önümüze bakacağız.
Diğer yandan sivil itaatsizlik eylemimiz genel yönetim kurulumuz tarafından alınmış bir karar olduğu için, AİHM’nin Karaçay&Türkiye ve Urcan ve Diğerleri&Türkiye kararları ve Danıştay kararıyla sabit olduğu üzere sendikal eyleme katılanlara ceza verilemez. Milli Eğitim Bakanlığı Hukuk Müşavirliği’nin hukuki mütalaası da bu yöndedir. Tutanak tutan yöneticilere gelince, bu yöneticiler de kendilerini unutturmayacak yasakçılar listesine isimlerini yazmış olacaklar. Bu yasakçı zihniyet müntesipleri şapka kanununa mugayir davrandıkları için disiplin cezası ile birlikte devrim kanunlarına da muhalefet etmiş olmazlar mı? Bugüne kadar aynı yönetmeliğin başka maddeleri ihlal edilirken seslerini çıkarmamışlarsa, “ayrımcılık” suçunu işlemiş olmazlar mı? Hele bu eylemimize katılan üyelerimizi kurumlara veya derse girmelerini engelleme gibi bir cürette bulunanlarsa “çalışma hürriyetini ihlal” suçunu işlemiş olmazlar mı? Tutanak tutanlarda ileride bu tutanakları boyunlarına asmak üzere muska olarak saklayabilirler.
Söz konusu yönetmelik, 12 Eylül askeri darbesiyle iktidarı devralan Milli Güvenlik Konseyi tarafından hazırlanıp 1982’de onaylanan bir yönetmeliktir. Ancak bu yönetmeliğin yasal bir dayanağının olmadığı, bu haliyle hukuka aykırı olduğu açıktır. Yine gerek 657 sayılı Kanun’da gerekse diğer kanunlarda, kamu görevlilerine yönelik başörtüsü yasağını öngören hiçbir düzenleme mevcut değildir. Ceza hukukunda yer alan ve 5237 sayılı TCK’da da ifadesini bulan “kanunsuz suç ve ceza olmaz” ilkesi gereğince, başörtülü olarak derslere girilmesini engelleyen bir kanun hükmü mevcut olmadığından ve yönetmelik maddesinden hareketle disiplin suçu ve cezası öngörülemeyeceğinden, sivil itaatsizlik eylemine katılanlar hakkında yürütülen disiplin soruşturmasının hukuki ve kanuni dayanağı yoktur. Netice itibarıyla anayasa, uluslararası sözleşmeler, yargı içtihatları, genelgeler ve hukuki mütalaalarla güvence altına alınan sendikal faaliyet kapsamında bir eyleme iştirak edilmesinden dolayı idari soruşturma başlatılması ve disiplin cezası verilmesi mümkün değildir.
Biz, bildiğimiz doğru yolda yürümeye; üç beş darbeci paşanın(!) yürürlüğe koyduğu yönetmeliği yok sayarak değişiklik yapılıncaya kadar sivil kıyafet ile işe gitmeye devam edeceğiz. Bizim için bu yönetmeliğin şapka kanunu kadar bile hükmü yoktur.
Öğretmenlik Meslek Kanunu iptal davası
Emek varsa başarı vardır
Mutfak yangın yeri
Sağımızdaki yalanın gerçeği örtme çabası
Bir vakıf insanı, sendikacı Mithat Sevin
Eğitim çalışanlarının güçlü sesi, genel yetkinin değişmeyen adresiyiz
Sendikacılığın hokkabazları
Umudu yeryüzüne aşılamak için daha fazla gayret
Kitabın, davanın, vefanın hakkını veren adam: Erol Battal
Ne rakipsiniz ne de refik
Devlet yalan söylemez!
Destanımıza yeni bir sayfa daha ekledik
Popüler kültürün kutsallarına kurban verilecek hayatlarımız yok
Her başlangıç yeni bir ruh, yeni bir heyecandır
Uluslararası sempozyumumuzun ardından
Sabır, dayanışma, direniş, kararlılık, alın teri...
İlimle yönetemeyen, zulümle yönetir
İyilik örgütlü gücümüzle kazanacak
Gelecek sizinle daha iyi olacak
Truva atı ya da beşinci kol faaliyetleri
Bir halk destanı: 15 Temmuz
Gelecek günler daha güzel olacak
Türkiye Buluşmamızda yapay sınırları aştık
Öze yeni bir yolculuk zamanı
Seçimimiz Kumpasları Bozmalı
Kararlı mücadeleyle güçlü Kazanımlar
Yüreğe Düşen Loğ Taşı
İLKSAN'da Zorunlu Üyelik Dayatmasına Nokta Koyduk
Destanlarımıza destan ekleyen lider kadrolara selam olsun
Yeniden Bismillah
Adım Adım Yükseköğretim Tazminatı Mücadelemiz
MEB'in 'I am Sorry' Deme Lüksü Yok
Y.U. Sendikacılığı
Yönetmelik Durdurulduğunda Atanmışlar Yürür mü?
Özgür Üniversite ve Örgütlenme
Kariyer Basamakları Bariyer Basamaklarına Döndü
Özür Durumuna Bağlı Yer Değişikliği ve Yargı Kararları
MEB Hatasından Dönmelidir
MEB Mevsimsel Norm Güncellemesinden Vazgeçmelidir
Nerden Baksan Haksızlık Nerden Baksan Tutarsızlık!
MEB’e Acil Reçete
Üniversitelerde Özgürlük ve Özlük için Örgütlenme
Yeni Bakan Avcı’nın Eğitimde Önceliği Ne Olmalı?
Öğretmenler; Ömer’in, Merhamet ve Adaletini Bekliyor
Resen Atamalarda da 40 Bin Defa Düşünüldü mü?
Yeni Yılda da İnşa Sürecinin Öncüsü Olacağız
Sorun Yaşayanda mı Yaşatanda mı?
Yeni Bir Medeniyetin İnşası ve Öğretmenin Değeri
Bu Kez Yanılmak İstiyoruz!
Toplu Sözleşme Süreci ve Üç Cephede Mücadele Etmek
Hükümet ‘Yunanistan’a Döneriz’ Edebiyatından Vazgeçmelidir
Kesintili Eğitim ve Manipülatif Yaklaşımlar
Anadolu Liselerine Öğretmen Seçimi Sınavına Girilmeli Mi?
Yolun Açık Olsun Yusuf Ziya Özcan Hoca
Ek Ödemede Eğitimcilerin Muadili Kim?
Köklü Değişim İçin Yeni KHK’lara İhtiyaç Var
Değişen Paradigma ve Hak Arama Kültürü
Son Toplu Görüşme’de Konfederasyonumuzun Kazanımları!
Usuls
Garip Bir Dava ve Sonrası…
Danıştay ve İsviçre’de Minareyi Yasaklayan Zihniyet!
18 Kasım Çarşamba Günü Meydanlardayız!
Eğitim Kurumlarına Yönetici Seçimi
Öğretmenlerin Beklediği Yönetmelik
Hedefe Emin Adımlarla!
Bu Yanlış Uygulamayla Nereye Kadar!
Öğretmenim! Bu Bir İLKSAN Hikayesidir
Kadro Sözü Üzerinden Bir Yıl Geçti
Sürekli Değişen Kurallar Hukuki Güvenceyi Zedeliyor
Toplu sözleşmeler keyfiliğe kurban edilmemelidir
'Olmak' ve geleceği kurmak imkânı veren eğitim sistemi
Virüsün gösterdikleri ya da gerçeğin dehşet verici yüzü
Bir yeni başlangıcın sorumluluğuyla…
Eğitimde esasa dair karar almadan usulü yerine getirmek
Zorluklar dayanışmayla aşılır, sorunlar örgütlenerek çözülür
Sağımızdaki yalanın gerçeği örtme çabası
Çanakkale-Gazze Hattında İnsan-ı Kâmili Aramak
Bizimle canlanacak nice umutlara doğru
Örgütlü olmanın bereketiyle birleştik, birleştikçe büyüdük ve güçlendik
Psikopatik zevzeklerin kuru gürültüsü
Öğretmenlik Meslek Kanunu iptal davası
FİLİSTİN DİRENİŞİ, MÜSLÜMANLARIN GELECEĞİ VE EMPERYALİZMİN ÇÖKÜŞÜ