Yalana yaslanmaktan başka gerçeği, yanlışa dayanmaktan başka doğrusu olmayan kimi çevreler, emek ve kazanımları için Memur-Sen’e ve Eğitim-Bir-Sen’e teşekkür edecekleri yerde, tamamlanan 7. Toplu Sözleşme sürecinde de tezviratlarına devam ettiler. Bunların çoğunun iyi niyetten yoksun, kasıtlı tutumlar olduğu aşikârdır. Kastın çoğu kuşkusuz ideolojik ve politik hesaplardan veya benzer başka sebeplerden kaynaklıdır. Bazıları açık bilgisizlik mahsulüdür. Söz gelimi, kendi vasıflarına uygun medya kuruluşunda önemli bir köşede konumlandırılan gazeteci kimlikli bir zevat, sosyal, hukuki bir gelişme hakkında sağlıklı, doğru bilgiye dayanmaksızın konuşma cesareti gösterebilmektedir. Bir kitlesel olay veya gelişmenin hiç olmazsa yasal dayanaklarını, toplu görüşmeden toplu sözleşme süreçlerine gelinmesini, sürecin işleyiş programını, tahkimin ne olduğunu bilmeden ahkâm kesmesi, bu kesimin sadece cehaletini değil, ahlaki ve fikri seviyesini ifade etmesi açısından da ibretliktir.
Bu bağlamda bir iki hususa temas etmek yararlı olacaktır: Evvela eğer bugün kamu çalışanları, kamu işvereni ve daha kapsamlı ifadeyle hükümet nezdinde doğrudan muhatap alınıyorsa, daha da önemlisi etkin bir muhatap olarak, yasal ve bağlayıcı mahiyeti bulunan toplu sözleşme masasında özgür iradesi ve pazarlık gücü bulunan taraf olarak bulunuyorsa, bu elde edilmiş başlı başına önemli bir hak, bir tarihi kazanımdır. Toplu Sözleşme müessesesi, hak ve kazanım üreten bir haktır. Kamu çalışanları bu süreç başlayana kadar kamu otoritesi tarafından neredeyse muhatap alınacak bir vasfı da haiz görülmüyordu. Dostlar alışverişte görsün kabilinden yapılan toplu görüşmelerde, ilgili bakanlık, memurların yetkili sendika temsilcilerini dinler ve onların hemen hiçbir talebine ciddi ehemmiyet göstermeksizin bildiklerini okurlardı. Oysa toplu sözleşme sürecinde usul, esas ve kazanım olarak fevkalade önemli haklar, elde edilmiştir.
Çalışanların mali, sosyal, kültürel haklarını ve çalışma hayatı koşullarını iyileştiren bütün kazanımlar, toplu sözleşmeyle elde edilmiştir. Toplu sözleşme kamu çalışanının üzerinde durduğu, var olduğu, dayandığı, doğrulduğu, ilerlediği bir zemindir. Daha da ilginç olanı Memur-Sen ile Eğitim-Bir-Sen, ‘toplu görüşme’ veya mizahi adlandırmayla ‘toplu gülüşme’ tiyatrosuna son veren 2010 toplu sözleşme kazanımı mücadelesinde, sağında ve solunda tertiplenmiş sendika görünümlü yapılar tarafından engellenmek istenmiş, yalnız bırakılmıştır. Kamu çalışanlarının özlük, sosyal, kültürel haklarını arama, pazarlık yapma gücünü geliştirmek için verdiğimiz mücadelede, emeğin hak, özgürlük ve yasal güvencesinden yana olması gereken kimi sözde sendikaların karşımıza çıkması akıl tutulmasını da aşan hazin bir vicdan tutulmasıdır. Toplu sözleşme talebinde bizi yalnız bırakanların mangalda kül bırakmayan ucuz kahramanlıklarına bakmayın şimdi…Bunlar, bir yandan herkesten önce toplu sözleşmenin nimetlerinden yararlanıyor, bir yandan da memnuniyetsizliklerini ve çoğu hakaret içeren eleştirilerini sıralıyorlar. Her şeye rağmen aymazların da kendine göre hakları vardır diyoruz, başka ne diyelim? Herkes kendine yakışanı yapmıştır, yapacaktır.
Akıl ve alın terinin hak ettiği karşılığı bulması için gösterdiğimiz yoğun çabadan dolayı özellikle eğitim çalışanlarına karşı içimiz rahat. Her eğitim çalışanı, süreci, azami ölçüde elde edilen maddi manevi kazanımlarla değerlendirecek bilinç ve olgunluğa sahiptir. Bu kişiler ayrıca bir sendikal örgütlenme içinde meseleye daha adil ve hakkaniyetli bakma kültürüne sahiptir. Örgütlü olmamak, örgütlülüğe yanaşmamak, icra ettiği mesleğin bilincine, mesleki dayanışma sorumluluğuna sahip olmamaktır. İster ideolojik, ister siyasi veya psikopatik sebeplerle olsun her yerde her zaman kenarda duran, üstelik istismar etmesi için sinsi sinsi kendince bir yanlışlığın olmasını bekleyen veya kollayan, mücadeleye katılmayan, zihni ve fiili olarak destek vermeyen, işin bir ucundan tutmayan, meslektaşlarıyla el ele omuz omuza vermeyen ama sosyal medyada çoğu durumlarda da sahte, müstear hesaplarla gevezelik yapan böyle zevzekler, her zaman olmuştur.
Bu insanlar sizinle birlikte omuz omuza mücadele etmezler, mücadelenize ortak olmazlar, her zaman zorunlu ve kadrolu muhaliftirler. Herkesin yararına bir kazanım elde etmek için yürüdüğünüz yolda bir de sırtınıza binen bu tiplerin ağrısını, ağırlığını taşırsınız. Düşmanca, haset ve nefret psikolojileriyle maluldürler. Varoluşları tıkanmıştır. İyi, güzel çalışmalarınızda hep kenarda hatta karşınızda dururlar. Yetenekleri iyi ve güzel olanı görmeye elverişli değildir. Hele o iyilikler başkasının mücadelesiyle elde edilmişse hepten karşıdırlar. Siz hangi kazanımı elde etmiş olursanız olun değersizdir, azdır, küçüktür. Öte taraftan sebep oldukları zarar ve yanlışları bile kazanılmış bir zafer edasıyla reklam etmekten utanmazlar. Bunlar böyle varlıkları tıkanmış, ruhları kötürüm olmuş acayip varlıklardır. Bizi de böyle kendileriyle uğraştırarak, zamanımızı kaybetmek zorunda bırakırlar. Bunların işi gücü eleştirmek, tenkit etmek, eksik bulmak, razı olmamak, tatmin olmamaktır. Bunların işi gücü eleştirmek, tenkit etmek, eksik bulmak, razı olmamak, tatmin olmamaktır. Benliklerinin karanlık kodlarına uygun olarak ancak kötülemekle, kötü görmekle, hasetle, küçümsemekle varlıklarını beslerler. Başta kamuya sonra ve hususiyetle de eğitim camiasına yakışmayan bu niteliksiz bozguncuları, bir yana bırakalım ve bilelim ki elde edilen tüm kazanımlar toplu sözleşme ile sağlanmıştır. Bir cihetten dün bu zemin ve mekanizmanın oluşmasına karşı oldukları için esasen bugün konuşma hakları yoktur, olmamalıdır.
Sosyal mecrada çaldıkları davulla gürültü koparmayı şenlik sanarak, toplu sözleşme sürecinin hiçbir hukuki zeminine hâkim olmadan cahilce bir tutumla hadiseye bakanlar, meselenin esasını anlamamıştır. Sonuçta Memur-Sen talep makamıdır. Talep eder, müzakere sınırlarını sözleşme diplomasisiyle zorlar. Ne var ki, sonuç kamu işvereninin teklifi ile şekillenir. Bu aşamada da mutabakat sağlanamazsa hakem heyetine gidilir. Yasal durum budur. Mücadelelerle elde edilen yasal imkânlar sonuna kadar kullanılmıştır, kullanılmaktadır. Başka ne olacak? Sokaksa sokak. 81 ilimizde hükümetin teklifini kabul etmediğimizi açık bir dille beyan ettik. Olmazmış… Peki, ne olacakmış? Camlar çerçeveler inmeli, otobüs durakları yakılmalı, yıkılmalı, tezgâhlar dağıtılmalı, her yer parçalanmalı imiş! Yani ülkeye, millete, kamuya ne kadar zarar verilirse o kadar kârda kazanımda olunurmuş, olunacakmış! Ne müthiş bir mantık, ne ileri bir deha, ne kusursuz strateji! Öteden beridir bunların her fırsatta memlekete, millete zarar vermek gibi hayırlı şeylerle uğraştıklarını bilmeyen yoktur zaten! Kendinize gelin. Biz sorunları konuşup, tartışarak çözmekten yana olduk ve hep böyle olacağız. Bu vatan hepimizin ve hepimiz bu millete aidiz. Memleketimizin ve milletimizin aleyhinde, zararına bir kazanım talep etmeyiz. Ne emeğimizin hakkından vazgeçeriz, ne de milli varlığımızın aleyhine bir oluşumun paydaşı oluruz.
()
Toplu sözleşmeler keyfiliğe kurban edilmemelidir
'Olmak' ve geleceği kurmak imkânı veren eğitim sistemi
Virüsün gösterdikleri ya da gerçeğin dehşet verici yüzü
Bir yeni başlangıcın sorumluluğuyla…
Eğitimde esasa dair karar almadan usulü yerine getirmek
Zorluklar dayanışmayla aşılır, sorunlar örgütlenerek çözülür
Sağımızdaki yalanın gerçeği örtme çabası
Çanakkale-Gazze Hattında İnsan-ı Kâmili Aramak
Bizimle canlanacak nice umutlara doğru
Örgütlü olmanın bereketiyle birleştik, birleştikçe büyüdük ve güçlendik
Psikopatik zevzeklerin kuru gürültüsü
Öğretmenlik Meslek Kanunu iptal davası
FİLİSTİN DİRENİŞİ, MÜSLÜMANLARIN GELECEĞİ VE EMPERYALİZMİN ÇÖKÜŞÜ